POLİTİKA 

MİLLİYETPERVER

Depremin vurduğu şehirlerde insanlar öyle büyük acılar yaşadılar ki, bir milliyetçinin, bir vatanseverin bu hazin manzara karşısında duyarsız kalması, üzülmemesi mümkün değil.

Fakat bizde pek öyle olmuyor.

Milliyetçiler, milletin deprem bölgesinde sıkıntı çekmediğini, her şeyin yolunda olduğunu ispat etmeye, bürokrasiyi aklamaya, bürokrasiyi savunmaya çabalıyor.

Milletin kendisi değil de bürokrasi önemli onlara göre.

* * *

Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Başkanı Devlet Bey mesela, depremden tam bir hafta sonra ilk açıklamasını yaptığında bile pek müteessir görünmüyordu.

Öfkeliydi.

Kadim şehirleri yerle bir eden ihmale, binlerce insanı saatlerce enkaz altında bırakan gecikmeye, binlerce insanı, özellikle çocukları saatlerce ayakkabısız, battaniyesiz bırakan kaosa ve bütün bunlardan sorumlu olan bürokrasiye değildi öfkesi.

Milletin içinde bulunduğu fakru zarurete de öfkeli değildi.

Bu gerçeği dile getirenlere öfkeliydi.

*

Reşat Nuri Güntekin’in ‘Değirmen’ adlı romanından sinemaya uyarlanan filmi izliyorum birkaç gündür.

O filmde harika bir Mühendis Kazım sekansı var, sardırıp sardırıp o konuşmayı dinliyorum.

Filmin özeti şöyle:

Osmanlı sarayına Sarıpınar’da deprem oldu diye haber gidince, kasaba bürokrasisini bir telaş sarar. Sarıpınar’da aslında deprem olmamıştır. Ama depreme gerek yoktur ki… Virandır Sarıpınar kasabası. Sahipsiz, yıkık dökük, yalnızdır. Fakat kasabanın bu gerçeğinden habersiz olan bürokrasi, zaten yıkık dökük olan Sarıpınar’ı depremde yıkılmış gibi göstermek zorundadır. Olmayan deprem için bir hasar tespiti, zarar ziyan tazmini komisyonu kurulur.

Kasaba bürokrasisi, vatandaşa deprem fonundan para vermemek için işi yokuşa sürer. “Efendim, onlar zaten fakir fukara, evleri zaten yıkık dökük” demeye getirirler.

Bu arada ahali deprem yardımı meselesini duymuş, kaymakamlık önünde birikmiştir. “Kaymakamı görmek isteriz” diye bağırırlar.

Bürokratlar “Eyvah, isyan bu” diye korkar.

İşte, Türk milliyetçisi Mühendis Kazım orada devreye girer.

Kendimize gelelim, arkadaşlar! Bunlar düşman mı? Yardım isteyen vatan evlatları” der Mühendis Kazım.

Sonra balkona çıkar.

Ve şunları söyler:

Ey ahali, dinleyin beni…

Günlerdir kalbimiz felaketzede Sarıpınar’ın acısıyla kan ağlamaktadır. Çok şükür ki devletimiz zelzele afetinden zarar görenlerin yaralarını sarmak için müşfik yardım elini vaktinde uzatmıştır.

Ümit ederim bu felaket bizi millet olarak birbirimize daha da yakınlaştırır.

Evet, arkadaşlar.

Bazı felaketler vardır ki bölünüp parçalanmış gibi görünen milletlerin vicdan ve şuurunda şiddetli bir kırbaç darbesi tesiri yapar ve onları büyük bir heybetle şahlandırır.

Bizi de millet olarak şahlandıran ve irticanın başına sıkılmış bir yumruk gibi indirten 31 Mart Vakası olmamış mıydı?

Lakin heyhat, bu ulvi şahlanıştan nasibini almamış ve köhne zihniyetlerini devam ettirmeye mütemayil bedbahtlar halen mevcut ve tesirlidirler.

Tesirli; çünkü biz inkılabımıza lazım geldiği şekilde sahip çıkamamaktayız.

Tesirli; çünkü biz Balkan yenilgisinden bile ders alamadık.

Tesirli; çünkü çeteci süngüleri altında can veren mazlum yavruların, emzikli kadınlar, aksakallı ihtiyarların feryatları kulaklarımızdan pek çabuk silindi.

Peki, sorarım sizlere, bu gaflet daha ne kadar devam edecek?

Bir lokma ekmek için, bir çul hırka için elini açmış bekleyen zavallıya sırtını dönen bu zihniyete daha ne kadar boyun eğeceğiz?

Ey, aziz milletim…

Heyhat ki hâlâ biçare bir yaralı gibi inlemektesin.

Silkin artık.

Uyan artık!

Uyan ey, yareli şir-i jiyan bu hab-ı gafletten.

Uyan!

* * *

O günün milliyetçisi, deprem olsun ya da olmasın, felakete uğramış milletin, devletten, yani bürokrasiden hakkını alması için konuşma yapıyordu.

Bugünün milliyetçisi, felakete uğramış milletin hakkını, hukukunu değil de bürokrasinin hantallığını savunan konuşma yapıyor.

*

Laf uzar gider…

Ben en iyisi filme döneyim, Mühendis Kazım sekansındaki o konuşmayı, özellikle şu cümleyi tekrar tekrar dinleyeyim:

Bir lokma ekmek için, bir çul hırka için elini açmış bekleyen zavallıya sırtını dönen bu zihniyete daha ne kadar boyun eğeceğiz?

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar